Atatürk’ü Samsun’a Vahdettin Gönderdi
Yalan ve kan üzerine inşa edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’nde, adeta slogan üretme vazifesiyle mücehhez kılınan mekteplerin, Cüneyt Arkın’ın başrol oynadığı “Dünyayı Kurtaran Adam” adlı sinema filmi tadında anlattıkları masallara göre, -haşa- vatanı satan Padişaha isyan edip yokluk içinde, beş parasız, bütün imkanlardan mahrum bir şekilde kırık dökük, pusulasız bir vapurla gizlice Samsun’a çıkan ve Anadolu’daki kıyamı başlatan M. Kemal Atatürk, 7 düveli vatandan kovmuş ve yere serilmiş, pes etmiş bir milleti yoktan var etmiştir…
Öyle ya, M. Kemal’in kurduğu rejimde M. Kemal’in düdüğü ötmeliydi… Böylece haliyle, “sözde” tarihçilerin yazdıkları kitaplarda, Osmanlı Devletini tarih sahnesinden silen ve yeni bir devlet kuran M. Kemal Atatürk göklere çıkarılacak, Osmanlı ise kötülenecekti. Eğer Sultan Vahidüddin’in temsil ettiği “Saltanat” kaldırılıp, M. Kemal’in temsil ettiği “sözde Cumhuriyet” kurulacak olmasaydı, doğal olarak kimse Sultan Vahidüddin’e hain damgasını basma ihtiyacını duymayacaktı. Süleyman Demirel’in itiraf ettiği gibi, Osmanlı’yı kötülemeye “mecburdular.”[1] Buna göre padişah -haşa-, “vatanı satmış” bir “hain”, M. Kemal Atatürk ise “vatanı kurtarmış” bir “kahraman” olarak takdim edildi. Ancak ne gariptir ki, koskoca vatanı sattığı iddia edilen Padişah yokluk ve borç içinde hayata gözlerini yumarken, “kahraman” yapılan M. Kemal Atatürk -halkın sefaletine rağmen- debdebeli, lüks bir hayat sürmüştür.[2]
Mekteplerden, daha doğrusu slogan üretim merkezlerinden mezun olan sloganzedelere bunların yalan olduğunu kabul ettirmek, ünlü fizikçi Albert Einstein (Aynştayn)’ın dediği gibi “atom parçalamaktan” daha zordur. Ancak, “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” Hadis-i Şerif’ine muhatap olmamak için, Kadir Mısıroğlu ve Ahmed Akgündüz gibi büyüklerimizin eserlerinden de istifade etmek suretiyle kendi çapımızda hakikatleri söylemek vazifesini ifa etmek durumundayız. Hele M. Kemal Atatürk’ün partisi CHP’de Genel Başkanlık koltuğunda oturmuş olan Bülent Ecevit’in bile, “Vahdettin Hain değildi”[3]itirafından sonra bizim susmamız düşünülemez.
Evet, Sultan Vahidüddin hain değildi ve Enver Paşa başta olmak üzere birçok kişinin karşı çıkmasına rağmen[4] M. Kemal’i Samsun’a göndermiştir. Bunu söyleyince, mekteplerde yavrularımızı kandırmayı kendilerine şiar edinmiş kemalistlerden akıl almaz derecede komik olan şöyle bir itiraz yükseliyor: “Ama efendim, müfettiş olarak gönderdi.”
*
Resimleri orjinal boyutunda görmek için üzerlerine tıklayınız

[4] no’lu dipnot ile ilgili… Enver paşanın, M. Kemal’in Samsun’a gönderilmesine mani olmak için Sultan Vahidüddin’e gönderdiği mektup
***

M. Kemal Atatürk’e verilen 16 Mayıs 1919 tarihli Ingiliz vizesi
***
E nâmübarekler, ne olarak göndermesini bekliyordunuz? Ingilizlerin kontrol ettiği ve Samsun’a gitmek için Ingilizler’in vizesine muhtaç olunduğu bir bölgede, padişahın; “Ingilizlere ve müttefiklerine karşı kıyam başlatması için M. Kemal’i Samsun’a gönderiyorum” demesini mi bekliyordunuz? Böyle saçmalık mı olur?
Bilindiği gibi, M. Kemal Atatürk’ün Adana’dan Sultan Vahidüddin’e çektiği telgraf[5] üzerine onun önerdiği Izzet Paşa kabinesi teşekkül etmiş ve yine M. Kemal’in önerisiyle kabinede görev verilmiş olan Rauf Bey (Orbay) Mondros Ateşkes anlaşmasını imzalamıştır. Düşmanlarımız, bu anlaşmanın 7′inci maddesine dayanarak Osmanlı Devleti’ni işgal etmiştir. Sultan Vahidüddin, bu feci mütarekenameyi görünce bu kabineden rahatsızlığını ifade etmiş ve O’nu istifa etmek zorunda bırakmıştır.[6] Bu mütarekeye göre Osmanlı Devleti’nin silahsızlanması gerekmekteydi. Dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin silah kullanması anlaşmayı ihlal etmek anlamına gelmekteydi. Bu yüzden Sultan Vahidüddin, işgal kuvvetlerini aldatmak için M. Kemal’i suni bir memuriyetle, yani resmi olarak “müfettiş”, fakat gerçekte Anadolu’daki kıyamı örgütlemek için Samsun’a göndermiştir. Başka nasıl hareket edebilirdi?
Bu tıpkı Türkiye’nin -gayri resmi olarak- Suriye’deki Beşar Esed diktatörlüğüne karşı ayaklanan halkı madden desteklemesine, ancak uluslararası anlaşmalar nedeniyle kamuoyundan gizlemesine benzemektedir. Örneğin tıbbi yardım adı altında muhalifleri eğiten subaylar gönderilir. Resmi yazışmalarda “sağlık görevlisi” gönderildiği yazarken, gerçekte “subay” gönderilir. Bu böyle olmak zorundadır, aksi halde uluslararası yaptırımların devreye girmesi kaçınılmaz olur. Işte M. Kemal’in Samsun’a gönderilmesi de böyle olmuştur.
M. Kemal Atatürk, Samsun’a “gönderildiğini” zaten Nutuk’ta itiraf etmektedir[7], fakat bunu, o sıralarda Istanbul’da birtakım temaslarda bulunmuş olmasından dolayı bundan rahatsız olan muhaliflerinin kendisini Istanbul’dan “nef’yi ve teb’idi”, yani “yola getirmek maksadıyla sürgün” ettikleri şeklinde yorumlamaktadır. Kısaca ifade etmek gerekirse, Istanbul’da rahat durmadığı ve tehlikeli görüldüğü için uzaklaştırıldığını iddia ediyor.
Eğer Istanbul’daki temaslarından rahatsız olunsaydı ve kendisi mevcut yönetime bir tehlike teşkil etseydi, geniş yetkilerle donatılmış ferman ve külliyetli miktarda parayla Samsun’a değil, diğer tehlikeli addedilen siyasetçiler gibi o da Malta’ya sürülürdü. Nitekim 1919’un Ocak ile Nisan ayları arasında Istanbul’da, içinde birçok önde gelen politikacı ve subayın da bulunduğu toplam 107 kişi tehlikeli görüldüklerinden dolayı tutuklanmıştı.[8]
Mustafa Sabri Efendi, bu konuda; “Nef’yi ve teb’id edilmesi, kendisinden korkulmakta olması manasını ifade eder ki, bu takdirde kendisinden korkulduğu için daha fazla korkulacak bir hale getirilmek üzere avuçlarının içindeyken serbest hareket edebileceği uzak bir yere gönderilmesi üstelik de onu daha kuvvetli kılan, sıfat, selahiyet ve imkanlarla techiz edilmesi idrak ve iz’an dışı bir hareket olur. Binaenaleyh, kendisine verilen sıfat ve selahiyetler nazar-ı itibare alındığı takdirde gösterilen sebeplerin varid olamıyacağı sarahaten ortaya çıkar.”[9] demektedir.
Cambridge Üniversitesi’nde doktora yapmış olan Prof. Dr. Bülent Gökay da M. Kemal’in iddiasını gerçekçi bulmayarak şöyle itiraz ediyor:
“…şüpheli bir subayın, neredeyse sınırsız yetkilerle donatılarak böyle nazik bir göreve atanması pek mümkün değildi. Eğer bir muhalif olarak görülüyorduysa, Istanbul’da Ingiliz denetimi altındaki Türk yetkililer için, başka birçok ulusçu aktivist gibi onu da cezaevine koymak çok daha basit bir yol olurdu.”[10]

[11] no’lu dipnotta bahsi geçecek olan telgraf
***
M. Kemal’in 14 Haziran 1919 günü Sultan Vahidüddin’e Samsun’dan çektiği telgraf, yazdıklarımızı destekler mahiyettedir:
“Huzurdayken Izmir’in işgali karşısında “pek mahzun olan” kalbinizin “bu nokta-i necâta ait ilhamatı”nı, (yani ülkenin sizin öncülüğünüzde millî mukaddes bir kudretle kurtulacağına dair verdiğiniz ilhamları) şu an gibi hatırlıyorum. Sizin “ilkâ”nızdan, (yani Şemseddin Sami’nin “Kamus-i Türkî “sine bakılırsa, “benim fikrimi çelmenizden”) aldığım imanın azmiyle görevime devam ediyorum.”[11]
“Benim fikrimi çelmenizden” diyor, daha ne desin? Kendisi Milli Mücadele’ye “ikna” edilmiş.”
Ikna edildiğine dair başka bir delil ise, M. Kemal Atatürk’ün 13 Mayıs 1919 tarihinde, yani Yunanlılar’ın Izmir’e çıkarma yapmalarından sadece iki gün önce Harbiye Nezareti’ne yazdığı 14 numaralı yazı ile “alelhesap bir miktar meblağın verilmesi”, “en az iki binek otomobil” ile “muhassesat-ı adiyelerinin 3 aylık maaşlarının peşin verilmesi” talebinde bulunmuş olmasıdır. Ve ancak bunlar verildikten üç gün sonra hareket edebileceğini bildirmiştir.[12] Yani bunlar verilmediği takdirde Bandırma vapuruna binip Samsun’a gitmeyecektir! Başka açıklaması var mı?
Işte o belge:

[12] no’lu dipnot ile ilgili… Para ve otomobil talebinde bulunulduğuna dair M. Kemal imzalı belge (Bu konuda daha fazla belge için şu konumuza bakılabilir:http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2013/04/17/resmi-tarih-yalanlarina-son-belgeler-konusuyor/)
***
Öte yandan, Sultan Vahidüddin’in M. Kemal’e verdiği fermana dikkatle bakıldığında, onu gizli bir vazifeyle görevlendirdiği hiçbir şüphe ve tereddüde mahal bırakmayacak şekilde anlaşılmaktadır.
Işte o Hatt-ı Hümayun:

[13] no’lu dipnot ile ilgili… Sultan Vahidüddin’in M. Kemal Atatürk’e verdiği ve Avni Paşa’nın el yazısıyla istinsah ettiği fermanın sureti
***
“Yaveranı şehriyarimden Erkânı Harbiye Mirlivası Mustafa Kemal Paşaya:
Harbi Umuminin müttefikeyn hesabına ziyaı üzerine tahassül eden vaziyet-i siyasiye, ecdadı izamım mülkünü ve Makam-ı Hilâfet ve Saltanatı müşkil ve tehlikeli bir sahaya sürüklediğinden Hükümet-i Seniyemin kararı veçhile tâyin olduğunuz mıntakada asayişi temin ve maraza-i şahaneme mugayir ahvalin hudusünü men ile cümleten def-i saile bezl-i cehd-ü gayret ederek Milletimizin masuniyetini te’yid ve mülkünün eyadi-i mütearrızından tahlisi için yekvücud olarak hareket edilmesini, selâmı şahanemle ‘asker’ ve ‘memurin’ ve ‘ahaliye’ tebliğini irade ettim.”
Mehmed Vahideddin[13]
***
Tarih: 14 Mayıs 1335 (1919). Yani Izmir’in işgalinden bir, M. Kemal’in hareketinden iki gün öncesinin tarihidir.
Bu Hatt-ı Hümayun’daki “…millet ve memleketin saldırıcı ellerden, yani düşmandan korunması için yekvücud olarak hareket edilmesini, selâmı şahanemle birlikte askere, memurlara ve halka tebliğini irade ettim.” ibaresine dikkatinizi çekeriz.
Her ne kadar M. Kemal bu gerçeği kamuoyuna olduğu gibi açıklamaya cesaret edememiş olsa da, özel meclislerde yakın dostlarına itiraf etmiştir.
Mesela Charles H. Sherrill, M. Kemal Atatürk’ün Samsun’a hareket etmeden önce Sultan ile son görüşmesini kendisine şöyle anlattığını yazar:
- “Odaya girdiğim zaman, sultan şurada bir masanın yanında oturuyordu, (odanın çabucak çizdiği krokisinde sultanın bulunduğu yeri kırmızı kalemle işaretlemişti). Ben burada idim (burasıda mavi kalemle noktalanmıştı). Bir pencere vardı (pencerenin bulunduğu yere bir P harfi koymuştu). Sultan benimle konuşurken durmadan pencereden dışarı bakıyordu.”
Heyecanla sormuştum:
- “Acaba pencerenin dışında ne vardı?”
Mustafa Kemal bu sorunun cevabını vermeden önce, önündeki kağıda mavi kalemle gemilerin krokisini çizmiş ve sonra bana dönerek:
-”Yıldız Sarayı’nın hemen karşısında, Boğaz’da demirli duran müttefik donanmasına bakıyordu” demişti.[14]

[14] no’lu dipnot ile ilgili… M. Kemal Atatürk’ün Sultan Vahidüddin ile son görüşmesini anlatmak için, General Charles H. Sherrill’e çizdiği kroki. (Fransızca bilmeyenler için not: Krokide görülen “moi” kelimesi, fransızca; “ben” demektir.)
***
Şimdi de yakın dostu Falih Rıfkı Atay’a anlattıklarını dinleyelim:
- “Yıldız Sarayı’nın ufak bir salonunda Vahdettin’le adeta diz dize denecek kadar yakın oturduk. Sağında, dirseğini dayamış olduğu bir masa ve üstünde bir kitap var. Salonun Boğaziçi’ne doğru açılan penceresinden gördüğümüz manzara şu. Birbirine paralel hatlar üzerine düşman zırhlıları! Bordalarındaki toplar sanki Yıldız Sarayına doğrulmuş! Manzarayı görmek için oturduğumuz yerlerden başlarımızı sağa sola çevirmek kafi idi. Vahdettin hiç unutmayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı:
“Paşa paşa, şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin, bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir (elini demin bahsettiğim kitabın üstüne bastı ve ilave etti: ) tarihe geçmiştir.” O zaman bunun bir tarih kitabı olduğunu anladım. Dikkatle ve sükunla dinliyordum:
“Bunları unutun, dedi, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa paşa, devleti kurtarabilirsin!”[15]
Durun daha bitmedi…
3 Temmuz 1927′den ölümü olan 10 Kasım 1938′e kadar M. Kemal’in yanından hiç ayrılmayan ve bu müddet zarfında M. Kemal Atatürk’e hizmet eden Cemal Granda’nın anlattıkları da meseleyi aydınlatması bakımından büyük önem arzetmektedir:
“… Atatürk’le Ruşen Eşref Ünaydın arasında bir konuşma başladı. Can kulağıyla dinlediğim konuşma, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’na başlayışının hikayesiydi.
Atatürk, son Padişah Vahidettin tarafından Saraya çağırılmıştı. Kabul sırasında Vahidettin ilk olarak ona şu soruyu sormuştu:
- Şu gördüğünüz düşman gemilerini buradan nasıl çıkarabilirsiniz?
- O gördüğünüz zırhlılar karada yürümez.
- Peki bu işi nasıl yapabilirsiniz?
- Emredersiniz.
- Ne yaparsanız yapın, fakat bunları buradan kovun…
Ve kendisine şu görevi veriyor:
- Yanınıza çalışabileceğiniz maiyetinizi alınız. Samsun’a hareket ediniz. Yarın Bandırma vapuru hareketinize hazırdır. Şark vilayetleri askeri müfettişi olarak yola çıkın. Allah yardımcınız olsun…
Padişah Atatürk’ün elini sıkıyor. O da Saraydan ayrılıyor.”[16]
Atatürk’ün hizmetçisi Cemal Granda’nın M. Kemal Atatürk’ün ağzından aktardığı bu sözler, Sultan Vahidüddin’in M. Kemal’i Kurtuluş Savaşı’na iştirak etmesi için Samsun’a gönderdiğini açıkça ortaya koymaktadır. Farklı kişilerce anlatılanlar arasındaki benzerlik sizin de dikkatinizi çekmiş olmalı.
Milli Mücadele’nin ilk yıllarında M. Kemal’in Erzurum’a birlikte gitme teklifi üzerine; “Ne için gidileceği, Erzurum’da ne kadar süre kalınacağı, görülecek hizmet ve görevin nelerden ibaret bulunacağı, hepsi meçhul olduğundan belirli olmayan bir iş için, gidiş tarafı bilinmeyen bir yöne hareket akla uygun ve mantıklı olmadığını belirterek karşı çıktımsa da, yine ısrar ve ricalarından dolayı, Maraş’ta yaptığım özverilere, millî onur ve haysiyetime, vatan ve millet uğrunda bu fedakârlığı da katmağa söz verdim” diyerek Sivas’tan Erzurum Kongresi’ne M. Kemal ile birlikte giden Sivas vilayeti delegelerinden (Sivas Merkez Sancağı Delegesi) Fazlullah Moral Hoca, M. Kemal Atatürk’ün kendisine şunları dediğini aktarıyor:
“…Cuma tatilinden bilistifade arkadaşım Ziya Bey’le Gazi Paşa’yı (M. Kemal’i) ziyarete gittik. Bize Istanbul’un Müttefik Devletler’in işgal-i askerisi altında bulunduğunu ve Padişah’ın adeta esir olduğunu ve onlar orada bulundukça; idaresi nafiz (geçerli) olmadığından, buna nihayet vermek üzere **kendisini gizlice davet ederek, bu hizmeti ifa etmek için Anadolu’ya gönderdiğini** ve iki ellerini açarak: ‘Aman oğlum! Milletimin yüksek sesini işitmeliyim…’ dediğini yana yakıla anlattı. Harbiye Nezareti’nden (Milli Savunma Bakanlığı’ndan) aldığı şifre ve telgrafları okuyarak bütün askeri kumandanlar kendisiyle hemefkar ve müttefik olduğundan yalnız Kuva-yı Milliye’nin birleştirilmesi mevzuundan ve saireden bahsetmişti.”[17]
Hatta Avni Paşa’nın hatıratında bildirildiğine göre, M. Kemal Samsun’a gitmeden önce Sultan Vahidüddin’in huzurunda yemin etmiştir. Sadrazam Damat Ferid ile Yaver Avni Paşa’nın hazır bulunduğu bir mecliste sağ elini Kur’an-ı Kerim’in üzerine basarak şu yemini etmişti:
“Bakanlar Kurulu’nca düzenlenip Padişah’ın iradesine sunulan 21 maddelik özel talimatta bana verilen yetkiler doğrultusunda Padişahımızın Anadolu illerindeki bütün mülki ve askeri memurlar üzerinde icrasına görevlendirildiğim denetleme ve soruşturmaları, Halife hazretlerinin yüksek rızası çerçevesinde iftihar kaynağım ve kölece övüncüm olan tam bir sadakatla elimden geldiği kadar yapacağıma vallahi billahi.”

M. Kemal Atatürk’ün Sultan Vahidüddin huzurunda ettiği yeminin belgesi [solda] ve Sultan Vahidüddin’in el yazısı [sağda]
***
Bunca delilden sonra daha hala hangi vicdan sahibi Sultan Vahidüddin’e hain diyebilir?
Üstelik Sultan Vahidüddin bununla kalmamış ve bu iş için lüzumlu parayı da şahsi atlarını satarak temin etmiştir. Kadir Mısıroğlu, Nihal Atsız’ın kitabını kaynak göstererek Sultan Vahidüddin’in bu suretle elde ettiği 40 bin altını M. Kemal’e verdiğini aktarmaktadır.[18] Bu bilgiyi, “sıkı Atatürkçü” Ismet Bozdağ da doğrulamaktadır.[19]
“Damarlarımı kesseniz Atatürk diye akar” diyen Cemal Kutay, padişahın M. Kemal’e 25 bin altınverdiğini ve o zaman bu parayla Istanbul’un onda birinin satın alınabileceğini bir mülakatta açıklamıştır.[20] Nitekim dönemin Dahiliye Nazırı (Içişleri Bakanı) Mehmed Ali Bey, Osmanlı Dahiliye Nezaretinin M. Kemal’e 25 bin lira verdiğine dair makbuzun fotokopisini Fransa’da çıkardığı “La Republique Enchainee” isimli gazetede yayınlamıştır.[21] Millî Istihbarat Teşkilâtı’nın (MİT) atası olan “Teşkilât-ı Mahsusa”nın son Başkanı Hüsamettin Ertürk, “Iki Devrin Perde Arkası” adını taşıyan anılarında şöyle demektedir:
“Teşkilât-ı Mahsusamız lâğvedilmiş olmasına rağmen, kendi ajanları vasıtasiyle bir taraftan Mustafa Kemal Paşa’nın şarkta bir teşkilât kurmak üzere Anadolu’ya geçtiğini, hattâ Vahideddin’den bunun için 30 bin liraya yakın bir tahsisat aldığını öğrenmiş, diğer taraftan da Enver Paşa’nın Kafkasya’dan ve Şûralar Hükûmeti yolundan Anadolu’ya geçmek istediğini haber almıştı.”[22]
Böylece Sultan Vahidüddin’in M. Kemal’e birçok defa maddi yardımda bulunduğu anlaşılıyor.
Işte bunlardan birinin makbuzu:

M. Kemal Atatürk’ün, Osmanlı Devleti’nin Içişleri Bakanlığı’ndan para aldığına dair kendi elyazısıyla yazıp verdiği makbuz (Bu konuda daha fazla belge için şu konumuza bakılabilir:http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2013/04/17/resmi-tarih-yalanlarina-son-belgeler-konusuyor/)
***
Osmanlı Hanedanı’ndan Mahmud Şevket Efendi ise bu meblağın müteaddid yardımlarla 400 bin altınayükseldiğini ifşa etmiştir.[23]
M. Kemal, Donanma Cemiyeti’nden de 400 bin lira talep ettiğini Nutuk’ta itiraf etmektedir. O zaman Istanbul hükümeti bu talebi de karşılamıştı.[24]
Padişah daha ne yapsın.?
Sultan Vahidüddin’in ingiliz yanlısı görünmesi ve bu yönde beyanlarda bulunması, zaman kazanıp Sevr’i onaylamamak içindi ve buna mecburdu. Nitekim onaylamamıştır da.[25] Zaten bu sebeple, yani şartları ağır bir Barış Antlaşması imzalamamak için M. Kemal’i Anadolu’ya göndermişti…
Yunanistan’ın eski Büyükelçilerinden Konstantinos Sakellaropulu dahi bunun farkına varmış ve şunları yazmıştır:
“Osmanlı Imparatorluğu hükümeti, M. Kemal’i askeri müfettiş olarak Küçük Asya’ya göndermek kararını alınca, inanıldığı gibi, rahat oturmayan bir Generali Istanbul’dan uzaklaştırmak istememiştir. Bu hükümetin amacı, Kemal’in örgütleyici yeteneklerinden Anadolu’da yararlanarak; barış (Sevr) görüşmeleri sırasında Itilaf devletleri üzerinde baskı kullanmak ve Türklerin sert bulacağı barış koşullarına karşı davranmaya hazır olacak silahlı güçleri kurdurmaktı.”[26]
Bakın, Fevzi Paşa (Çakmak), Sultan Vahidüddin’in Mütareke senesinde, kendisini bir Cuma selamlığından sonra huzuruna kabul ettiğini ve “Paşa, durumu görüyorsunuz. Bu işler anca Anadolu’da teşkilatlanarak kurtarılabilir. Bana Anadolu’da teşkilat kuracak, memleketi şu karanlık durumdan kurtarabilecek Paşaların bir listesini yapıp getirin.” dediğini söylemektedir.
Yıllar sonra Fevzi Paşa hanımına şöyle diyecektir:
“Fitnat. Öyle birşey biliyorum ki ortaya çıkıp söylememe bugüne kadarki tutumumuz ve davranışlarımız müsait değil. Mecburum, bu sırrı kendimle beraber mezara götürmeğe…”[27]
Padişahın talimatı üzerine Fevzi Paşa listeyi yapıp getirmiş ve sonunda M. Kemal’de karar kılınmıştır, bunun sebebini eski Şeyh-ul Islam Mustafa Sabri Efendi şöyle anlatırmış:
“Sultan Vahdeddin’in veliahdlığı sırasında, bir Avrupa seyahati vardır.. Bu yolculuk sırasında, yaver olarak, yanında M. Kemal bulunmuş. Vahdeddin, Ittihatçılara muhalif, onları sevmez ve yaptıkları, güttükleri siyaseti tasvip etmez. M. Kemal, hazırlıklı, bütün seyahat boyunca, Ittihatçıları tenkit etmiş, veliahdın nabzına göre şerbet vermeyi bilmiş. Vahdeddin, O böyle konuştukça:
‘Aman Paşa hazretleri, siz şimdiye kadar neredeydiniz? Sizin gibi aklı başında, Ittihatçılara aldanmamış bir zabiti ben ilk defa görüyorum…’ dermiş. Paşa’yı hanedana âşık, büyük dost, büyük kurtarıcı gibi kabul etmiş. Kendisi 1918 yılı Temmuz ayında tahta oturunca, mağlubiyet sonrası Anadolu’daki kuvvetleri toplayıp idaresi altına alacak paşayı yollamak istemiş ve tabii olarak M. Kemal’i hatırlamış.”[28]
Fakat M. Kemal Sultan Vahidüddin’e ihanet etmiştir… Bu ihaneti Padişah şöyle anlatıyor (Murad Bardakçı’nın eserinden sadeleştirerek takdim ediyoruz) :
“Mütâlalarından ortaya çıkacağı gibi, Mütareke (ateşkes) günlerinde (1918) I. Cihan Harbinin neticelerinden sorumlu olan suçlulardan (Devleti harbe sokan Ittihâdcıları kasdetmektedir) bana miras kalan ve biribirini takip eden musibetlere karşı, sadece ve sadece şahsımı siper eyledim. Aslında bir taraftan tehlikeli bir yerde kalan hilafet merkezinde savaştan galip çıkan itilaf devletleri ile yüz yüze olmak ve onlar tarafından sıygaya çekilmek ve diğer taraftan Anadolu’yu istila eden Yunanlılara mukabele için mümkün ve mahrem vasıtalarla Anadolu’ya memur eylediğimiz yaverlerimizden M. Kemal’in ihaneti ve bize karşı takındığı isyankar tavrı karşısında kalmıştım.
Bununla beraber aziz vatanımın menfaatleri için Kuvayı Milliye’nin sonradan şekil ve mahiyetinin değişeceği hususunda bende meydana gelen fikir ve kanaatlerime rağmen, yine fedakârlık mesleğini tercih ve takip eyledim. Sırf bu sebep ve hikmet ile, milli davalara itaatkar kabineleri iktidara getirdim ve senelerce Kuvayı Milliye’yi takviye ettim ve gelişmesi için çalıştım.. (En sonunda bana ve milletime ihanet için cephe alacaklarından emin olduğum halde, vatanın kurtuluşu için yine de M. Kemal ve arkadaşlarına destek verdim demek isteniyor.)
Anadolu Zaferinin ne gibi tehlikeli şartlar altında tarafımızdan hazırlandığını gösteren belgeler ile Anayasa gereği saltanat makamının korunacağını tasvir eden diğer mühim evrak tesbit edilerek derlenmiş olduğundan, bunların dahi zamanı gelince umumi efkâra (kamuoyuna) açıklanarak, Islam’ın hizmetkarı veyahut yıkıcısı olanların teşhir ve tayin edileceğini temin eylerim”.[29]

[29] no’lu dipnotta sadeleştirerek takdim ettiğimiz ve Sultan Vahidüddin’in M. Kemal’i “ihanetle” suçladığını gösteren belge
***
Sultan Vahidüddin’e ihanet edilmiş olması yetmezmiş gibi, bir de Ona hainlik iftirası atılmaktadır.
Oysa Sultan Vahidüddin, M. Kemal’e verdiği paralardan başka, 1921 yılının ortalarına doğru Türk askerlerine verilmek üzere Hilâl-i Ahmer için açılan yardım kampanyasına 10.000 lira bağışlamıştır.[30]Bununla da yetinmemiş ve Büyük Taarruz’un başladığı gün, TBMM Vekiller Heyeti Reisi Rauf Bey’in, orduya yardım edilmesi için halka çağrıda bulunması üzerine açılan yardım kampanyasına da 6.000 lirabağışta bulunmuştur.[31] Hatta yunanlılara karşı kazanılan zaferden sonra Ayasofya’da mevlüd dahi okutmuştur.[32]
Yaptığı bunca fedakarlıklara rağmen hala Sultan Vahidüddin’e nasıl hain denebilir?

Sultan Vahidüddin (rahmetullahi aleyh) dua ederken
***
Zor durumda olmasına rağmen ihtiyaç sahiplerine yardım elini uzatan ve kendisi yokluk içinde vefat eden Sultan Vahidüddin “hain” ilan edildi… Ancak Hindistan’lı Müslümanların Milli Mücadele’de sarfedilmek üzere kendisine gönderdikleri paraları bir kenarda tutup daha sonra Iş Bankası’na sermaye yapan ve lüks bir hayat süren M. Kemal Atatürk “kahraman” sayıldı.[33]
Hey gidi yalan dünya!
Son sözümüz, Necip Fazıl Kısakürek’in kitabına verdiği isimdir:
“Vatan Haini değil, Büyük Vatan Dostu Sultan Vahidüddin.”
***
NOT: Ruhuna El-Fatiha.
***
Benzer yazılarımız için bakınız;
http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/04/20/sultan-vahiduddin-m-kemal-ataturk-ve-kurtulus-savasi/
http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/05/11/m-kemal-ataturk-tarafindan-aldatilan-din-adamlarinin-kurtulus-savasindaki-rolu/
http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/06/01/ataturk-olmasaydi-halk-dusmana-karsi-savasmayacakti-yalani-izmirin-isgali/
https://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/07/28/m-kemal-ataturk-osmanliya-darbe-yapmistir-osmanli-devletini-kemal-ataturk-yikmistir/
http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/07/31/kadir-misiroglu-kurtulus-savasinin-perde-arkasini-anlatiyor/
http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/06/22/turk-tarih-kurumu-m-kemal-ingiliz-valisi-olmak-istedi/
http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/11/19/milli-mucadeleyi-m-kemal-ataturk-baslatti-yalani/
http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/05/16/osmanliyi-kim-yikti-osmanliyi-ataturk-yikmadi-yalani/
http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/10/17/milli-mucadelede-sadece-yunanlilara-karsi-savastik-5-bolum/
**********
KAYNAKLAR:
[1] Türkiye Gazetesi, “Baba’dan tarih dersi”, 9 Ekim 1999.
Tafsilat için bakınız;
http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/06/10/ataturkcu-baba-bile-itiraf-etti/
[2] http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/07/03/m-kemal-ataturkun-mal-varligi-serveti-genis-kapsamli/
[3] Bülent Ecevit’in demeci için bakınız; Zaman Gazetesi, 16 Temmuz 2005.
[4] Kadir Mısıroğlu, Osmanoğulları’nın Dramı, Sebil Yayınevi, 6′ıncı basım (ilk basım 1974), Istanbul 1992, sayfa 84 – 86.
Tafsilat için bakınız;
http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/04/23/144/
[5] Atatürk’ün Bütün Eserleri, cild 2, Kaynak Yayınları, Istanbul 2003, sayfa 232.
[6] 30 Ekim 1918′de Mondros Mütarekenamesi’ni imzalayan delegeler, “arz-ı ta’zimât” için geldiklerinde onları kabul etmemiştir. Ali Fuad Türkgeldi, Görüp Işittiklerim, Ankara 1951, sayfa 172.
Ayrıca bakınız;
Ibnü’l Emin Mahmud Kemal, Son Sadrazamlar, Istanbul 1964, sayfa 1989.
[7] M. Kemal Atatürk, Nutuk, Ankara 1927, sayfa 7.
[8] Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, cild 1, Ankara 1970, sayfa 24.
[9] Mustafa Sabri Efendi, Mevkıfu’l-akl ve’l-İlm ve’l-Alem min Rabbi’l-Alemin ve İbadihi’l-Mürselin, Kahire 1950, cild 1, sayfa 468.
[10] Bülent Gökay, Bolşevizm ve Emperyalizm Arasında Türkiye: (1918-1923), (Tercüme: Sermet Yalçın), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Istanbul 1998, sayfa 62.
[11] Atatürk’ün Tamim Telgraf ve Beyannameleri, cild 1, Der. Nimet Arsan, Ankara 1963, sayfa 15-17.
Ayrıca bakınız;
Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, cild 1, Devre 1, İçtima 1, İnikat 2, sayfa 10, 11. (Meclis tutanakları)
Tafsilat için bakınız;
http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/11/19/milli-mucadeleyi-m-kemal-ataturk-baslatti-yalani/
[12] Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, sayı 1, vesika 11.
Tafsilat için bakınız;
http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/07/15/m-kemal-ataturkun-padisah-vahiduddinden-para-ve-otomobil-talebinde-bulunduguna-dair-belge/
Bu konuda daha fazla belge için şu konumuza bakılabilir:
http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2013/04/17/resmi-tarih-yalanlarina-son-belgeler-konusuyor/
[13] Mevlânzade Rıfat, Türk inkılâbının içyüzü, Halep 1929, 2. Fasıl, sayfa 36.
Ayrıca bakınız;
- Sabahattin Selek, Anadolu Ihtilali, Kastaş Yayınları, 8. baskı, Istanbul 1987, cild 1, sayfa 214.
- Kadir Mısıroğlu, Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücahidler, Sebil Yayınevi, 9. basım, Istanbul 1992, sayfa 55.
[14] General Charles H. Sherrill, Mustafa Kemal’in Bana Anlattıkları, Örgün Yayınevi 2007, sayfa 107.
[15] Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Pozitif Yayınları, sayfa 187, 188.
[16] Cemal Granda (Çelebi), Atatürk’ün uşağının gizli defteri, Hazırlayan: Turhan Gürkan, Istanbul 1971, Fer Yayınları, sayfa 166.
[17] Vehbi Cem Aşkun, Sivas Kongresi, Sivas 1945, sayfa 80.
[18] Nihal Atsız, Türk Ülkesi, Istanbul 1956, sayfa 86.
[19] Sabah Gazetesi, 13 Haziran 1995, sayfa 26.
[20] Sabah Gazetesi, 13 Haziran 1995, sayfa 26.
Ayrıca bakınız;
Mehmet Altan, “Vahdettin Atatürk’e kaç para verdi?”, Sabah Gazetesi, 23 Temmuz 2005.
http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/06/19/vahdettin-ataturke-kac-para-verdi-mehmet-altan-yaziyor/
[21] Sabahattin Selek, Anadolu Ihtilali, Kastaş Yayınları, 8. baskı, Istanbul 1987, cild 1, sayfa 135.
[22] Hüsamettin Ertürk’ün Hatıraları, Iki Devrin Perde Arkası, kaleme alan: Samih Nafiz Tansu, Sebil Yayınevi, Istanbul 1996, sayfa 199.
[23] Tercüman Gazetesi, 5 Temmuz 1967.
[24] M. Kemal Atatürk, Nutuk, Ankara 1927, sayfa 206.
[25] http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/07/17/padisah-vahdettin-sevri-imzaladi-yalani/
[26] Konstantinos Sakellaropulu, İ Skia Tis Diseos – İstoria Mias Katastrofis (Batı’nın Gölgesi – Bir Felaketin Tarihi), Atina 1961, sayfa 56.
[27] Vehbi Vakkasoğlu, Son Bozgun, cild 1, Timaş Yayınları, Istanbul 1990, sayfa 134.
[28] Ali Ulvi Kurucu, Hatıralar – 2, sayfa 197, 198.
[29] Murad Bardakçı, Şahbaba, Osmanoğullarının Son Hükümdarı VI. Mehmed Vahidüddin Han’ın Hayatı, Hatıraları ve Özel Mektupları, Istanbul 1998, sayfa 413, 416.
[30] Metin Ayışığı, 30 Ağustos Zaferi ve Istanbul’daki Yankıları, Tarih ve Toplum Dergisi, Eylül 1992, sayı 105, sayfa 171.
[31] Metin Ayışığı, 30 Ağustos Zaferi ve Istanbul’daki Yankıları, Tarih ve Toplum Dergisi, Eylül 1992, sayı 105, sayfa 172.
[32] Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, Ordu ve Politika, Istanbul 1967, sayfa 367.
Ayrıca bakınız;
Gotthard Jaeschke, Türk Inkılabı Tarihi Kronolojisi, cild 1, Istanbul 1939, sayfa 135.
Tafsilat için bakınız;
http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/06/20/sultan-vahiduddin-zaferi-ayasofyada-kutladi-hain-diyenler-utansin/
[33] Hintli Müslümanların Milli Mücadele için M. Kemal’e gönderdikleri paralara ve akıbetine dair tafsilat için bakınız;
http://belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/07/03/m-kemal-ataturkun-mal-varligi-serveti-genis-kapsamli/
**********
Kadir Çandarlıoğlu
**********
Alıntılarda şu şekilde kaynak belirtiniz:
http://www.belgelerlegercektarih.wordpress.com
*
*