İSLAM MİLLETİ
Gerçekleri Görmek Ve Anlamak İçinSAKLANAN GERÇEĞİ ANLAMAK İÇİN

Diktatörlük Versiyonu Rejimler




Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz şöyle buyurdu:

“Dikkat edin İslam bir dairedir. Döndüğü müddetçe siz de kitapla(Kuran/Sünnet) beraber o dairenin içinde dönünüz. Dikkat edin, kitap ile sultanlık (din ve devlet işleri) birbirinden ayrılacak. Dikkat edin, onlar (bizden olmayanlar olsa gerek) sizin başınıza emir (idareci) olacak. Sizin aleyhinize olan, kendilerinin lehine olan şekilde hükmedecekler.

Eğer onları dinlemezseniz sizi öldürecekler, itaat ederseniz sizi sapıtacaklar. Onlara karşı Meryem oğlu İsa (aleyhisselam)’ın arkadaşlarının davrandığı gibi davranın. Onlar ki testerelerle biçildiler, çarmıha gerildiler ama yine de davalarından vazgeçmediler. Allah’a itaat ederek ölüm, Allah’a isyan ederek yaşamaktan daha hayırlıdır.”

(Hadis alimlerinden İmam Taberani Mu’cemu’l Kebir, Mu’cemu’s Sağir ve Şamiin isimli eserlerinde rivayet etti.)

Yukarıda verilen hadisin beyanı  İslam aleminin tamda içinde bulunmuş olduğu,Kapkaranlık gecelerin vede 3 Mart 1924’de kaldırılan Müslümanların güç ve birliğinin kaynağı, Allah’ın Müslümanlara bir emaneti olan Hilafet’in kaldırılışının izahatıdır aynı zamanda . Zira hilafetin kaldırılıp yerine      Batıdan alınan ve kaynağı Batıl olan Avrupai  kanunların getirilmesi ile yasama organında bir takım değişikliklere gidilerek sadece  anayasada Allah’ın hükmü kalkmış olmadı, Aynı zamanda hakimiyetin Allah’tan alınıp kayıtsız ve şartsız bir millete verilmesi ile topyekün bir millet acıya, zulme ve gözyaşına itildi aynı zamanda. Esasen burada belirttiğim  acıya ve zulme itilen milletler sadece Türk’ler yada Kürt’ler  değil yeryüzündeki tüm Müslümanları kapsamaktadır. Çünkü yeryüzündeki  Müslümanlar tek bir millettirler. Hilafet’in kaldırılışı küfre, fitneye, karşı Müslümanları birlik eden bir koruyucu kalkanın kaldırılması olmuştur aynı zamanda. Nitekim halife ve hilafet makamı Müslümanları koruyucu ve kollayıcı bir kriter içermektedir. Hilafet’in içinde barındırmış olduğu bu  kriter yüzyıllardan beridir Müslümanlara karşı nerde bir zulüm, bir işkence olsa İslamiyet Alemini bu tür baskıcı zulümlere ve vahşetlere karşı koruyucu bir savunma ve birlik kalkanını oluşturmuştur. Ama kaynağı Alemlerin Rabb’i olan ve Allah’ın vahyine dayanan bu kuralların kaldırılıp yerine insan yapımı beşeri sistemlerin getirilmesi ile bu sistemler    yeryüzünde zulmün ve fitnenin kaynağını oluşturmuşlardır. Elhasılı kelam Allah’ın şeriatı’na dayanmayan sistemler Allah’a karşı bir isyanı içermektedir. Kuran’ı kerim’de tahrif olmuş dinlerin ve kuranda eleştirilen şahsiyet ve kavimlerin kişilik ve kimlik özellikleri genel itibarı ile ilahlık iddia ilan etmeleri   ve Allah’ın hükmü karşısında hüküm koymalarında yatmaktadır. Kuran’ı kerim’deki Kasas suresinde: Firavun Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka ilah tanımıyorum(28:38) demektedir. Firavun bu ayette bir ilahlık iddiasında bulunmaktadır. Oysa bu  ilahlık iddiası bir bir çoğumuzun sandığı gibi firavunun bir yaratma iddiasında bulunması  değil, İlah kelimesinin içinde barındırdığı insanlara hükmetmek, kanun koymak, ve idare etme iddiasıdır. Zira ilah kelimesi bu manaları  içinde barındırmaktadır. Allah (c.c) da gönderdiği peygamberleri aracılığıyla bunu reddetmiş ve ve tek ilahın kendisi olduğunu bildirmiştir.  Kuran’ı’kerim’deki : Hırsızlık eden erkeğin ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah’dan bir ceza olarak ellerini kesin! Allah daima üstündür ve hikmet sahibidir (5:38) ayeti buna örneklik teşkil etmektedir. Görüldüğü üzere İslam tarihi boyunca nemrud, firavun, vb bir çok şahsiyet ve kavmin Allah’ın yaratmasına değil Allah’ın hükümranlığına karşı çıkmıştır.  Nitekim 3 Mart 1924’ de yapılan bu yasama değişikliğide bu yönde olmuş ve şeriat  hükümleri  yürürlükten kaldıralarak  insanlık tarihine trajedi komik fıkralar eklenmiştir! Az öncede belirttiğim  gibi kuranı kerimde tahrif olmuş dinlerin vede eleştirilen şahsiyet ve kavimlerin kişilik ve kimlik özellikleri ilahlık iddia ilan etmeleri  ve Allah’ın hükmü karşısında yeni bir batıl şeriat koymalarında yatmaktadır. Nitekim kuranı kerimde anlatılan nemrud firavun gibi küfrün önderleri  ile Atatürk’ün yaptıklarını karşılaştıracak olursak firavun’un, ve nemrud’un, Ebu leheb’in ve daha bir çok isyan ve inat önderinin Allah’ın hükümlerine karşı aynı bu günkü gibi laklik elbisesi giydiğini görmekteyiz. Firavunda Allah'ın hükmetmesine karşı çıkıyor, Ve tek ilahın kendisi olduğunu söylüyor.Aynen bu gün Allah'ın devlet işlerine müdahele etmediğini söyleyenler gibi.Ama firavunun şirk olan bu söylemi ve tutumu zamanımızda yeni bir kılığa bürünmüştür.Artık Allah’a karşı şirkin ve Müslümanlara karşı zulmün adı artık yeni bir başlık altında ele alınmıştır. Bu sapmaların yeni  adı demokrasi ve laiklik olmuştur. Nitekim bunu bu gün görmekte ve yaşamaktayız.Aradan yüzyıllar geçince daha iyi anladık bunu. Çok yakınımızda yaşanan ve tarihin lanetle andığı nemrudi ve firavuni barbarlıkların aynı mantıkla Irak’da ve Suriye’de devam ettiğine şahit olmuşduk yeniden. Zulmün ve İslam düşmanlığının hiçde  değişmediğini ; isimleri, unvanları, taşıdıkları düşünceleri  değişsede İslam düşmanlığı noktasında zalim ve müstekbirlerin zulümlerini arttırarak devam ettirdiklerini Irak ve Suriye’de bir kez daha gördük ne yazıkki ! Zulüm kılık değiştirmişti yani, Tanınmamak ve rahat dolaşmak için aramızda.

Nitekim bir çok kez demokrasi ile ilgilenmiş ve demokrasi’ye kafa yormuş olan araştırmacıların yorumlarına bakacak olursak demokrasinin kısa bir süre sonra zulüm sistemine dönüşeceğini anlamaktayız. Bakalım bu araştırmacılar demokrasi üzerine ne yazmışlar:  1           ‘’Demokrasi despotizmin(diktatörlük) en ileri şeklidir.’’ (ARİSTO) 2 ‘’Demokrasi asla uzun yaşayamaz, Kısa zamanda tükenir ve kendisini öldürür.Kendisini intihara sürüklemeyen bir demokrasi yoktur.’’ (JOHN ADAMS) 3“Demokrasi ümit edildiği gibi tiranlığa ve baskıya karşı insanların güvenliğini sağlayacak bir sistem olamadı. Düşünen insanlar arasında demokrasiye inancın giderek azaldığını görünce üzülüyorum.”(Friedrich A. von Hayek) Yukarıdaki alıntı sözlerdende görüldüğü üzere demokrasinin aslında bir özgürlükler ve adalet sistemi olmadığını ve bunu bu gün demokrasinin fikir babası sayılan Avrupadan gelen yüzlerce tecavüz, soykırım vede İslam aleminin içinde bulunmuş olduğu Aşşağılık durumdanda anlıyoruz.   Nitekim kur’anda  Ey inananlar! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden her kim onları dost edinirse kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu doğruya iletmez.(5:51) ayeti kerimede zaten bize düşmanlarımızın asla bizim için adaleti getirmeyeceğini,onların birbirlerinin dostları  olduğu söyleniyor şüphesiz onlar ayettede buyrulduğu gibi zalimler topluluğudur.kendilerine faydası olmayan insanlarında zaten başka insanlara asla faydası olmayacaktır.  

Demokrasi hakkındaki yorumlara devam edecek olursak  demokrasi ve laikliğin yıllardan beri var olan zulüm, fitne ve şirke dayanan sistem ve rejimlerin adı değiştirilmiş ve geliştirilmeye gidilmiş bir versiyonu olmuştur. Her ne kadar demokrasi ve laiklik yıllardan beridir özgürlüğe gidilen yol olunarak sunulsada.  Tüm insanlık alemine Demokrasi adı altında özgürlük naraları  atılsada Demokrasi İslam alemine özgürlük getirme bahanesi ile Müslümanların yaşadıkları coğrafyalarda zalimlerin ve müstekbirlerin zulmüne ve vahşetine  meşruiyet kazandırmaktan öte bir şeye yaramamıştır. Nitekim bunu cumhuriyetin kuruluşunun ilk yıllarında Monernleşme bahanesi ile Müslümanlara ve Dindarlara yapılan topyekun saldırılardan, Asılan onca alimden, Yasaklanan ezanlardan anlamaktayız. Çinin Halk cumhuriyeti adı altında Uygurlara karşı yaptığı ve dillere çin zulmü diye dolanan vahşetinden görmekteyiz. 

Yada Güney korenin kendi vatandaşlarına korkudan sahte göz yaşları döktürecek ve bunuda isminin  yanında bulunan demokratik halk cumhuriyetinden aldığı isimle yaptığını anlamaktayız, demokrasi zulmünün kalplere yerleştirdiği buz dağlarını. Zulmün hiçde hiç değişmediğini ve sadece kılık değiştirdiğini anladık gözlerimiz ve kulaklarımız ve her gün okuduğumuz Suriye, Irak,Filistin ve Uygur haberleri buna en büyük şahitlği yapmaktadır zaten.Laikligin getirdiği değerler zulüm ve ihanet vede Allah'a karşı bir ilahlık üzerine olmuştur her zaman . Nitekim laikliğin ilk iki harfi olan la yüzyıllardan beridir tağutlara ve firavunlara karşı la ilahe illallah diyen bir millete ezberletilmeye çalışılan demokrasi dinin: Tek bir ilah yoktur, Yeryüzünde Allah'dan başka ilahlarda vardır denilen ve Allah'ın ilahlığının reddedildiği bir şehadet kelimesi olmuştur. Eskiden Allaha ortaklar koşmanın bir çok adı vardı . Ve bu şirk genellikle ibadetlerde yapılırdı. şimdi ise bu değişen ortak koşmak yeni bir kelime altında seçim sandıklarında yapılan topluca bir ayine dönüşmüştür. Buraya kadar Demokrasi ve laikligin bir zulüm sistemi olduğundan bahsettik. Şüphesiz Bu yapılan değişikliklerden en çok etkilenen hiç şüphesiz İslam alemi olmuştur. Zira İslam alemi hilafetin kaldırılıp yerine laikligin getirilmesi ile bir daha toparlanamamış ve kendisine yapılan barbarlık ve vahşetlere cevap veremez olmuştur. Hilafet müslümanları bir arada tutan en önemli etkendi. Hilafetin dağılışından sonra müslümanlar birlik olmayı sağlayamamış Hilafetin yokluğunda İslam alemine empoze edilmeye çalışılan fitnelerin içinde kalakalmıştır. İşte bu yüzden Müslümanların Birlikteliğini kaldıran M. Kemal Atatürk İslam aleminin içinde bulunduğu durumdan en büyük payı almaktadır. M. Kemal Irak'ta, Suriye'de, Filistin'de yapılan bunca vahşetden en büyük sorumluluk sahibidir. M. Kemal'in yapmış olduğu bu devrimler İslam aleminde hiç dinmeyen ve hayla kapanamayan yaraları açmıştır. Her ne kadar bizler yakınlarımızdan İsmet inönün Atatürk'den daha zalim olduğunu duysakta ve her ne kadar bizler Beşar esadın ve israil'in Atatürk'den daha fazla müslüman kanı akıttığını bilsek ve görsekde, Bu asla Atatürk'ün İslam alemine karşı yaptığı zulümlerin önüne geçemeyecekdir. Kim artık ne kadar zulm ederse etsin, Bu asla Atatürk'ün daha zalim olduğu gerçeğini asla değiştirmeyecekdir. Belki bu yazımı okuyanlar Atatürk'ü sevmeseler dahi haksızlık ettiğimi düşünüyor olabilirler. Ama demem o ki: İsrailin Filistinde böyle rahatça katliam yapmasının sebebi nedir? Yada Amerikanın 1,5 milyar müslüman olduğu söylenen İslam coğrafyasındaki katliamları nasıl böyle rahatça yapabilmektedir. Yada başımıza tayin edilen ancak bizden olmayan, Esmer ingilizlerin kendi ülkesinin vatandaşlarına bu kadar zulm etme, Müslümanları zindanlara atma, yada Allah'ın bir emri olan başörtüsünü onca müslümanım diyen insanların varlığına rağmen nasıl çıkarabilmektedir. Güçlerini nerden alıyorlar bunlar. Sahi düşündükmü biz hiç bunu? Neden acaba Milyonlarca müslüman niçin biraraya gelemiyor? Neden dağıldı kardeşliğimiz. Ve bizler biz müslümanlar neden bir değiliz? İşte bunun cevabı: 1924 'de kaldırılan ve nerde müslümanlara karşı biz zulm olsa, Tüm İslam alemini tek bir sancak altında tutan hilafetin kaldırılışında yatmaktadır. Hilafet'in kaldırılışı şüphesizki İslam aleminin son yüzyılda gördüğü ve müslümanları yıkıp parçalayan en büyük badire olmuştur. Zira bu badire sadece kan ve göz yaşını getirmedi. Beraberinde müslümanların arasına atılan fitnelerinde yayılmasına sebep olmuşdurki Şüphesiz En yıkıcı darbe işte bu olmuştur. Müslümanlar fırkalara bölünmüş ve Müslümanlar ümmet olma şuurunu kaybetmışdir. Kendisine yapılan saldırılara cevap verememişdir. Müslümanlar İşte böylece yaşayan ölüler haline gelmişlerdir.Kendisine yapılan saldırıları görmüş ancak müslüman kardeşlerini yanında görememiştir.İslam alemi işte bu şekil yüzyıllarca uyutulmuştur.Şüphesizki İslam Aleminin uyanıp ve tekrardan şahlanarak eski günlerine kavuşması için gereken tek şey tüm müslümanları tek bir vucut eden Hilafet'in tekrardan kuruluşunda,Ayrılan başın tekrardan gövdeye kavuşturuluşunda yatmaktadır.Nitekim Kuran'ı kerimde yer alan ve Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın ve ayrılığa düşmeyin. Allah'ın size olan nimetini anın(3:103) Ayet'i kerimesi bu konuyu açıklığa kavuşturmaktadır.İşte ozaman bu büyük birleşmenin olduğu ve müslümanların yekvucut oluşturduğu o gün Allah'ın inayetiyle Müslümanların oluşacak bu birliği, Batı'nın teknolojisine galebe çalacakdır. Nitekim bunu bu gün ehli tevhid cemaatlerin sayısı ve gücü az olmasına rağmen Batıya ve Amerikaya diz çöktüren  İslam'i direniş cemaatlerinin yaptığı operasyonlardan görmekteyiz.Müslümanların işte tekrardan zilletten kurtulup şan ve şerefe kavuşabilmesi için Hilafetin kuruluşu tek çıkar yoldur.Bundan başka yol aramak müslümanın kendisini zelil ve zavallı etmesidir.Esasen müslümanlar şerefini ve şahsiyetini İslam'dan almaktadırlar.Başka çıkar yol aramak bunlardan mahrumiyettir..Bu yazımda elimden geldiğince Demokrasi ve Laikligin Aslında özgürlükler Değil bir Dikta Versiyonu Rejimler olduğunu ve Bunun İslama ve Müslümanlara Zararlarını anlatmaya çalıştım. Şüphesiz bizler gerçek özgürlüğü Allah'a kullukda görenlerdeniz. Ve  Allah Bizlere İslam düşmanlarının gerçek yüzünü görmeyi Ve Hak yolda ilmimizi arttırmayı nasip etsin. Amin. Vesselam

islammilleti.tr.gg Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol